20 Eylül 2010 Pazartesi

Şampiyonluk Alametleri


Detaylı bir istatistiki araştırma yapmadım ama son yıllarda hep dikkatimi çeken bir şey olmuştur. Eğer bir takım son dakikalarda gol yiyip puan kaybetmiyorsa, tam tersine puanı ya da puanları kritik dakikalarda alıyorsa, kötü oynayıp zar zor kazanıyorsa, daha doğrusu bunları bikaç maçta bile yaptıysa; o takım ligin sonunu zor getirir ya da yarıştan erken kopar diye düşünmeyin. Tam tersine bunlar şampiyonluk alametleridir.

Küçük çaptaki araştırma şunu gösteriyor: 2005-2006 sezonunda Ankaragücü-Ümit Karan, Gaziantepspor-Hasan Kabze, Erciyesspor-Hakan Şükür, Konyaspor-Aydın Yılmaz, Beşiktaş-Hasan Kabze. Bu takımlara bu isimler hep son dakikalarda gol atarak puan ya da puanlar aldırmışlar. 34 maçın 10'unu da tek farkla galip bitirmişiz. Yani son dakika gollerini çıkartırsak skoru koruduğumuz çok maç olmuş.

2007-2008 sezonunda ise; Denizlispor-Shabani Nonda, Gaziantepspor-Servet Çetin, Trabzonspor-Serkan Çalık, İBB-Ümit Karan, Denizlispor-Servet Çetin, Gençlerbirliği-Cassio Lincoln son dakikada atılan kritik goller. 14 maç tek farklı galibiyetlerle bitmiş. Ve de en çarpıcı olanları ise 10 maçın 70. dakikadan sonraki gollerle puanların alındığı maçlar olması ve son dakikada yenilen gollerle hiç puan kaybı olmaması.

Yani son şampiyonluklarımızda görüldüğü gibi öyle gümbür gümbür maçı erken kopardığımız, öne geçtiğimiz an sürekli farkı açıp skor koruma çabasına girmediğimiz, ilk yarıda maçları kopardığımız, ya da kötü oynayınca illaki son dakikada rakibin cezayı kestiği maçlardan oluşmamış. Geçen seneye baktığımızda ise herkesin hatırlayacağı gibi tam tersi tablolardan oluşan bi grafiğimiz vardı.

Bu durum iyi bir şey midir? Değildir. Ama söz konusu şampiyonluksa ben ışığı gördüm açıkçası. Eğer bir de güzel oyun bekliyorsak ki tüm taraftarın asıl isteği budur, onun için de söyleyebileceğim tek şey, anahtarın Arda, Misi ve Elano'da olduğunu düşündüğümdür.

Son olarak şunu söylemek isterim ki böyle bir yazı yazma isteği tabii ki de Ayhan Akman'ın sol ayağıyla attığı müthiş golden dolayıdır. Akıllara herkesin eminim Sivasspor deplasmanında attığı yine sol ayakla olan harika gol gelmiştir.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yeniden Yeni Bir Sayfa: Zaman neyi gösterecek?


"Rijkaard Galatasaray'da" haberiyle birlikte herkesin hayalini kurduğu bir 4-3-3 dizilişi vardı. Barca gibi olacak, topa hükmedecek, 'total' denilen o futbola geçiş yapacaktı sarı kırmızılılar. Ama çok az kişi şu sözü dile getirdi: Total futbol bir sistem, 4-3-3 ise bir diziliştir. Bunu şu anda blog yazarlığını bilmediğim bir sebepten dolayı bırakan Melih Şabanoğlu Gayın-sin.net'te defalarca yazmıştı. Oyun karakteri, diziliş, sistem birbirinden farklı olgulardır. Rijkaard her fırsatta bu takım 4-3-3 dizlişinde olacak dedi ve öyle de çıktı takım.

Ama önemli olan dizilişten çok başka şeyler oldu takımda. Geriden oyun kurulacak, ileriden savunma başlayacak, takım belli bir ağırlık merkezinde hareket edecek, sağ bek ileri çıktığında sol bek takımın ağırlık merkezini hacimsel merkezinde yani orta sahada tutmak için hafif geride ve merkeze doğru kayacaktı. Sağ forvet kanat oyuncusu gibi topu aldığında sol forvet merkez forvete destek olup 2 santrafor gibi olacak, orta blok; her iki bloğu da birbirine bağlayacak, takımın boyu kısalıp eni taç çizgilerine kadar genişleyecekti. Peki bunlardan hangileri 4-3-3'e, hangileri total futbola ait?

Aslında hepsi total futbola ama bazıları sadece 4-3-3'e ait olgular. Bunları takımdan isterken Rijkaard, başka dizilişlerde de bunun sağlanabileceiğini hepimizden daha iyi biliyordu. Yani 4-4-2 oynarken sağ ya da sol fovetlerin birisinin bazen kanada doğru kaymasıyla birlikte diğer kanattaki oyuncunun forveti tekrar ikilemesi, ön liberolardan birinin o boşluktaki kanada geçmesi ve böylece takım merkezinin yine aynı kalması gerektiğini biliyorken 4-2-3-1'de de gerektiği zaman forvet arkasının yani 10 numaranın gizli forvet olduğu, ön liberoların da gizli oyun kurucuğu olduğu vs. olduğunu da biliyor Rijkaard. O zaman yukarıda bahsettiğimiz olgulardan geri kalanları her dizilişe uygun, öyleyse önemli olan sisteminin ne olması.

Galatasaray'ın sistemi bellidir Rijkaard ve ekibi işinin başında olduğu sürece. Hatırlamak gerekir; total futbolu Rijkaard, Arrigo Sacchi'nin Milan'ında 4-4-2 olarak da görmüştü. O zaman kaygılara, üzülmelere, hayalleri yıkmaya gerek yok. Fakat daha büyük bir sorun var. Bu mevcut kadro hem 4-3-3'ü hem de 4-2-3-1'i çok rahatlıkla oynayabilir. Ve aynı zamanda ikisini de birbirine bulaştırıp ne olduğu belli olmayan bir takım da çıkabilir sahaya. Gaziantepspor maçında aslında ikisini de gördük zaman zaman. Asıl 11 sahaya 4-2-3-1 ile başlarken Pino ve Aydın'la birlikte kadro ben 4-3-3 oynamalıyım diye bas bas bağırdı ve o düzene de geçer gibi oldu. Yani '2. yarı Misimoviç geriye gelmek zorunda kaldı' yorumlarının sebebi aslında Pino ve Aydın'ın başlangıçtaki 3'lü dümdüz çizgiden ileriye fırlamalarıydı. Rıdvan Dilmen'in de maçtan sonra dile getirdiği gibi transferleri gerçekten Rijkaard mı; yoksa dizilişten bi haber yönetim sırf iyi oyuncu almak için kendi başına mı yaptı?

Pino ile Misimoviç şu anda büyük çelişki oluşturuyor ama ben geçen senenin başındaki hafif 4-2-4' e benzeyen, orta sahada Arda oynayan ama kenarların forvet olduğu 4-3-3 oynanabileceğini de düşünüyorum. O zaman bu iki oyuncuyu birlikte oynatabilirsin. Yalnız gerideki 2 ön libero görünümlü orta saha oyuncuları önlerindeki Arda'dan ya da Misimoviç'ten koparsa o zaman unutun totali motali. Peki öyleyse 4-2-3-1 oynarsak ne çare olabilir? Bu sefer de Pino yedek kalacak ancak kanatlarda Arda ve Kewell oynamalı, gerilerine de mutlaka Elano monte edilmelidir. Ayhan ve Sarp'tan oluşan 2'li, sisteme yine ters. Gaziantep maçında Cana'yı koymak isterdi Rijkaard ama bu sefer de 6 yabancı sınırlamasına takıldı, belki de Elano yerine Aydın'la başlayabilirdi.

Yani bu konuşmalar, rakamlar, daha çok havalarda uçuşacak ama Rijkaard'ı hoş bir zorluk beklediği kesin.. Ben yine Misimoviç ile oynanacaksa arkada kesin Elano ya da Cana ile başlanmasından yanayım, ancak hala Pino bilmecesi ortada. Çok güzel bir bekleyiş bizleri bekliyor, özellikle maçı izlerken akıl oyunları oynamak sanırım taraftarlığın en güzel yanı. Acaba zaman neyi gösterecek? Bunu sadece Rijkaard ve Neeskens'in saatleri biliyor.