23 Ağustos 2010 Pazartesi

İyi Niyet, Kısıtlı Yetenek, Yanlış Rakip


Çok şanssız bi gün oldu dün. 30 korner, 30 orta açan bi takım; çoğu zaman rakibini tek kaleye kapatmış bi takım; tekrar ayağa kalkması gereken maça çok istekli çıkan bi takım evinde 2-0 yeniliyor. İstifa sesleri, sinir harbi derken sanki her şey bitmiş gibi de bi hava yaratılıyor. Aslında dünkü maçtan çıkınca kendi ruh halimi uzun süre anlayamadım. Bi yandan hafifce umuda karışan mutluluk, diğer yandan sıfır puanın gölgesinde acı sıkkınlık... 

Takımdaki iyi niyetin herkes farkında. Artık sahaya çıkan futbolcular kenardaki kıvırcık saçlı adamın dediklerini bir an önce yapmaları gerektiğini anlamış gibiler. Hırslı olunca, istedikleri zaman nasıl baskı yapıp rakibe top göstermediklerini de Karpaty maçının 2. yarısında görmüş oldular.

Kısıtlı yetenektan kastım, ileri üçlü dışındaki oyuncuların içinde pas aslışverişinde en yetenekli ismin Lucas Neill olması. Bu maçta çok iyi bi savunma örneği gösterse de Ali Turan, yine söylüyorum, iki bekin de savunma özelliklerinin daha iyi olması hücum adına çok büyük bir kayıp. Ayhan, Mustafa, Barış 3 lüsünden en göze çarpan isim bence çapa görevi yapan Ayhan'dı. Savunma ile orta blok arasındaki bağlantıyı iyi yapmaya çalıştı. Geriye koşuları ve dönen topları almadaki çabası da ayrı bi güzeldi. Barış; ARda ve Baros ile zaman zaman üçgnler kurarak pas organizasyonlarına girdi. (Karpaty maçında bunları neredeyse unutmuştu Galatasaray.) Mesela Arda bikaç kez sağ kanatta o üçgenlerin sonucu olarak bomboş orta yapma şansı buldu ama çoğu zaman driplingle içeri kart etmeye çalıştığı için hepsi kornerle sonuçlandı. En güzel atak ise 2. yarıda Barış'ın sağ kanatta Arda'nın pasıyla bomboş kaldığı pozisyondu. Sonucnda da Baros çok rahat bi golü kaçırdı. Mustafa Sarp ise artık yeni görevinden sonra tamamen savunmayı düşünmez olmuş. Geriye koşmayı bırak, topun kaptırıldığı bölgede pres bile yapmıyor. Hücum anlamında çok faydalı ama Lincoln varken bile orta saha geri dönüşlerde bu kadar yalnız kalmıyodu (Biraz abartmış da olsam Mustafa Sarp'ın derhal uyarılması lazım.)

Bu kadar kritik bi maçın son şampiyona denk gelmesi de ayrı bi şanssızlıktır. Tam tekrar ayağa kalkacağınız maçta, mücadele gücünüze yeiden kavuştuğunuz maçta Bursaspor'la karşılaşmamalıydı Galatasaray. Ama yine de yenilmesine rağmen çok güzel izler bırakmıştır o ayrı.

Son sözleri de hakem ve taraftara getirelim. Artık Galatasaray'ın Türkiye dışında oynayacağı maçlarla eski özgüvenini tekrar kazanacağı kanısındayım. Futbolcular son vuruşlarda o kadar ürkek davrandılar ki bu tamamen taraftarın baskısı yüzündendir. Çünkü kendine göre oyuncu seçip ıslıklamaya başlayan bi taratar takımına hiçbir katkıda bulunamaz, bu kötü günlerde de maalesef yanında durmuş olmaz. Hani iyi günde, kötü gündeydi; hani 14 sene beklemiştiniz(!); hani Galatasaray taraftarı diğerleri gibi değildi... Haldun Üstünel, Adnan Sezgin tezahüratları maç sırasında takımı motive etmez. Abdul Kader Keita tezaüratı ise, her ne kadar yönetime bi sitem olsa da, sahadakilere büyük bir saygısızlıktır. Her fırsatta Harry Kewell tezahüratı yapmak ise başta kaptan olmak üzere her futbolcuyu çok üzer, Kewell da dahil. Harry'i sevmek o kadar değildir, önce bi düşünüp anlamanız lazım onu. Bireden çok takıma önem verdiğini görmeniz lazım. Neyse taraftar konusuna başka bi yazıda gircektim ama durduramadım kendimi. Hakemler konusunda ise maalesef hala korkaklıktan ileriye gidemeyenleri gördükçe üzülmekten başka bişiy de elimizden gelmiyor. 

Ben Avrupa'da turu geçeceğimize yürekten inanıyorum, orda çok rahat oynayacaktır Galatasaray ve ruhunu bu toprakların dışında tekrar kazanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder